Köksüz Ağaçlar!
Gökyüzüne uzanan dalları, heybetli ve görkemli rengarenk çiçekleriyle dolu, sayısız lezzetli meyveleri olan ağaçlar gibi, Hollanda’daki Türk sivil toplum örgütleri karşımıza çıkar. Bu kritik kuruluşlar, toplumun çeşitli ihtiyaçlarına duyarlılıkla yaklaşan önemli kuruluşlar olarak bilinirler. Hatta bu özellikleri olmasa bile, kendilerini öyle tanıtırlar; tabiri caizse “pazarlarlar” ve “bizim şu kadar STK’miz var” diye bizler böbürleniriz.
Ancak, Hollanda’daki birçok Türk sivil toplum örgütü, sadece dışarıdan etkileyici görünen yüzeysel görselleriyle, içsel derinlikleri olmadıkları için toplumsal sorunlara herhangi bir katkıda bulunmadıklarını fark ettiğimizde, köksüz ya da yüzeysel köklü ağaçlara benzerler. Onlar, her rüzgar esintisinde sarsılan ve yıkılan ağaçlar gibi karşımıza çıkarlar.
Tabii ki, Türklerin geçmişten bugüne az eğitim, bilgi ve donanıma sahip olmalarına rağmen kurdukları Türk STK’ları sayesinde elde ettikleri olumlu mesafeleri inkar edemeyiz. Bugün sayısız STK varsa, bunu onlara borçluyuz ve onlara binlerce teşekkür etmek bile azdır. Ancak, o günlerdeki kısıtlı yetişmiş insan kaynağı, maddi kaynaklar, dil ve kültür sorunu günümüzde geçerli değildir. Buna rağmen o günkü etki ve işlevselliği günümüzdeki STK’larımızda ne yazık ki göremiyoruz. Bu yazımın amacı da buna istinaden ortaya çıkmıştır. Rahmetli babam sıkça kullandığı “İğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır” atasözüne uygun olarak, bu konuda kendimi hasbelkader sorumlu tutuyorum.
Yeni kuşaklara sivil toplum örgütlerinin ne olduğunu, neden gereklilik arz ettiğini, anlamını ve faydalarını iyi anlatamadık ve STK’ları sevdiremedik. Bu yüzden iyi eğitilmiş yeni kuşaklar, Türk STK’larından uzak durmaktadır. Mevcut STK’larımızda ise yetersiz bilgi ve eğitimle köksüz ağaçlar gibi bugüne kadar getirebildik.
Rahmetli babamın köksüz ağaçlarla ilgili nasihati şu şekildeydi: “Kökü olmayan ağaç er ya da geç yıkılır.” Eğer rüzgarlara karşı duracaksanız, bilgiye, beceriye ve köke derin ve güçlü olmalı derdi. STK’lar söz konusu olduğunda, eğer başka bir amacınız yoksa “millete faydalı olmak için milletin önüne çıkan kişiler” olmalısınız. Haklı bir dava için bilgi ve cesaretinizi kullanmalı, ayaklarınız yere sağlam basmalı ve haksızlıklara karşı meydan okumalısınız. İşte o zaman liderliğinizin, milletin ön planına çıkmanın bir anlamı ve değeri olur. Babamdan Allah binlerce kez razı olsun; bize çok güzel şeyler öğretti bana ve kardeşlerime.
Sivil toplum örgütleri literatürde, toplumsal sorunlara (devlet ve özel sektörün ulaşamadığı yerlerde) çözüm getirme misyonuyla öne çıkarlar. Ancak, Hollanda’daki mevcut STK’ların çoğu, misyonlarını yerine getirirken sadece dışarıdan bakıldığında “var” olmanın ötesine geçememişlerdir. Maalesef Hollanda’daki Türk STK’ları için durum bu. Tabii ki istisnaları isini iyi yapanları buradan tenzih ederim.
Son yıllarda her alanda sayıları artan Türk kökenli STK’lar, Hollanda’daki Türkiye makamları ve Türk toplumu tarafından düzenlenen organizasyonlarda öne çıkmaya çalışmaktan başka bir şey yapmıyor gibi gözüküyorlar. Başka bir deyişle, yüzeysel platformlarda varlar, kendi çaldıkları kendi oynadıkları yerlerde öne çıkıyorlar. Ancak, toplumsal etki ve değer açısından ne yazık ki 60 yıllık deneyime rağmen Hollanda kamuoyunda yoklar. Yaptıkları faaliyetler, kökleri görüntüleri gibi yüzeysel kalmış durumda.
“Görünüşte köksüz ağaçları anımsatan bu sivil toplum örgütleri, belki de dış dünyanın beklentilerini unuttuklarından veya bilmeyerek Hollanda’daki Türk mercileriyle zorunlu irtibatta olduklarından dolayı, kendilerine ayna tutma ihtiyacı duymuyorlar. Gözlemlediğim kadarıyla, yaptıkları gereksiz ve içi boş faaliyetlerle yüzeyselliği aşamayan STK’lar var. Var olma sebebini ve içeriğini göz ardı eden bir “biz sivil toplum örgütüyüz” edası içine giriyorlar. Bu durum, örgütlerin kör noktalarını görmelerini etkiliyor ve asıl hedefleri olan toplumsal değere katkı sağlama ve değişimi gerçekleştirme yolundan uzaklaşmalarına neden oluyor.
Bu noktada, sivil toplum örgütlerinin içsel derinliklerini korumak, köklerini toplumun ihtiyaçlarına cevap vererek ve dışarıdan gelen beklentilere sadece yüzeyde değil, içsel olarak da karşılık vermek zorundadır. Tabii ki bunu başaran STK’larımız az da olsa var, çok şükür. Bu çaba, örgütlerin toplumun dinamikleriyle uyum içinde olmalarını ve misyonlarını sadece yüzeyde değil, aynı zamanda içsel bir anlam taşıyarak sürdürmelerini sağlamalıdır.
Kökü olmayan ağaçları anımsatan günümüzdeki Hollanda’daki Türk Sivil Toplum örgütleri, içsel değişimlere, liderlik zorluklarına veya kaynak sıkıntılarına bağlı olarak bu duruma düşmüş olabilirler. Ancak, bu örgütler, içsel bir inceleme ve köklerini güçlendirme çabalarıyla, tekrar güçlenip topluma daha etkili bir şekilde hizmet verebilirler. Aksi takdirde içi boş ve köksüz bir STK konumundan kurtulamaz ve kaybolmaya yüz tutar.
Sonuç olarak, sivil toplum örgütleri, köksüz ağaçlar gibi görünebilirler. Ancak, içsel derinliklerini koruma ve toplumsal ihtiyaçlara daha güçlü bir şekilde yanıt verme amacıyla yapılan yapıcı eleştirileri ve çabaları, bu örgütlerin dikkate alarak ona göre pozisyon alarak daha sağlam ve etkili kılabilir. Toplumun çeşitli katmanlarına sağlamca kök salan sivil toplum örgütleri, gerçek anlam ve değer kazanarak, değişim rüzgarlarını daha etkili bir şekilde taşıyabilirler. Biz Türkler, konuları objektife ve nefsi duyguları bir kenara bırakarak her zorluğu aşacağımızı biliyoruz ve bunu STK’larımız başaracaktır.
Son olarak, bu etkiyi sağlamak ve görevin hakkını verebilmek için görev başındaki liderlere, onları STK olarak gören resmi kuruluşlara ve STK’ların tabanına düşmektedir.
Sağlıkla, toplumun hassasiyetlerini gözeterek, esenlikle ve 22 Kasım’da vatandaşlık görevinizi yapmış bir vatandaş olarak huzurlu kalın.”