Şu an her zamankinden daha fazla birbirimize ihtiyacımız var. Yardımlaşmaya, fikir alışverişine, hatta sohbet edip, dertleşmeye, acıları sağaltmaya. “Yaraları sarmak,” diyoruz ya hani. Evet, ertelemeden kim ne yapabiliyorsa, kim kimin elinden tutabiliyorsa aylarca, yıllarca bu yaraları sarmaya devam edeceğiz. Çünkü yaşanan bu felaketin yaraları bir ayda, bir yılda, hatta bir kaç yılda sarılacak gibi bir felaket değil. Depremzedeler için eski günlerine dönmek çok zaman alacak.
Yıllardır gazeteye yazdığım köşe yazılarımda hiç bu kadar zorlanmamıştım. Boğazım düğümlendi, elim titredi. Dilimin yetmediği, yüreğimin sığmadığı kelimeler nasıl kaleme dökülürdü? Hissedilen acı nasıl tarif edilirdi? Lugattaki bütün kelimeler sevdiklerini, evini, sokağını, geçmişini ve geleceğini bir anda kaybeden kişinin acılarını dindirebilir miydi, hangi ilaç deva olur, hangi merhemi sürsen yaralar kapanırdı?..
Biliyorum bu sefer o kadar kolay olmayacak ve bu yara hemen sarılacak gibi değil. Sardığımız yerin uzun süre iyileşmeyeceğini bilmenin çaresiz kıvranışıyla inandığım, şahit olduğum, güç buldugum bir şey var. Toplum olarak afette kenetlenişimiz. Sanki aynı acıya ortak olmak biraz daha katlanılır kılıyor. Hiç birimiz yalnız başına korkmuyor, yalnız başına ağlamıyoruz. Çok kalabalık bir hüzün bu. Birçok insan umut olmaya çalışıyor. Birçok kişi hiç bir şey yapamasa dahi dua ediyor. Uykuyu yitirip, yemeden içmeden kesiliyor. Her bir ferdi ile “acaba daha ne yapabiliriz” diye çare arayan insanlar ülkesi olmamız, kötünün içinden iyiyi görmemizi sağlıyor. Zor zamanda ortaya çıkan bu dayanışma ve birbirimize verdiğimiz destek bizim ne kadar birbirine bağlı bir millet olduğumuzu gösteriyor.
Şu an her zamankinden daha fazla birbirimize ihtiyacımız var. Yardımlaşmaya, fikir alışverişine, hatta sohbet edip, dertleşmeye, acıları sağaltmaya. “Yaraları sarmak,” diyoruz ya hani. Evet, ertelemeden kim ne yapabiliyorsa, kim kimin elinden tutabiliyorsa aylarca, yıllarca bu yaraları sarmaya devam edeceğiz. Çünkü yaşanan bu felaketin yaraları bir ayda, bir yılda, hatta bir kaç yılda sarılacak gibi bir felaket değil. Depremzedeler için eski günlerine dönmek çok zaman alacak. Tarifsiz acılar içinde travmalar yaşıyorlar. Her birinin psikolojik desteğe ihtiyacı var. Fakat şu an fiziksel ihtiyaçları ön planda geliyor. Bu dönemi atlattıktan sonra hep birlikte iyileşeceğiz inşaAllah.
Çareleri ararken ve yerine ulaştırırken göz önünde tutmamız gereken bir gerçeği de unutmamalıyız. Elimizden gelenin fazlasını yapmaya çalışıyor ve düşündükçe neye ihtiyaç varsa ona yöneliyoruz. Birimizin aklına gelmeyen, değerinin aklına geliyor ve “haklısın o da lazım,” diyoruz. Böyle böyle hiç düşünemediğimiz binlerce ihtiyaç ortaya çıkıyor. Çünkü hayata sıfırdan başlanacak. Dolayısıyla birçok duyguyu bir arada yaşıyoruz. Herkes çok üzgün, yorgun, öfkeli, kaygılı. Beynimizin dumura uğradığı anlar oluyor. Her şeye rağmen yinede “daha fazla ne yapabilirim” sorusunu kendimize sormak zorundayız. Kaç ay sonra neye ihtiyaç duyarlar, ne göndereceğiz, nereye yerleştireceğiz, okullar açıldığında ne yapacağız, depremde yakın(lar)ını kaybeden bir çocuğa nasıl davranacağız, gözlerine nasıl bakıp, ağzımızdan nasıl bir sözcük çıkaracağız?.. Bu sorularla, ileriye dönük bütün ihtimalleri düşünmeli, ona göre hareket etmeliyiz. Çünkü düşüncesizliğin ve patavatsızlığın yerinin olmadığı zamandayız. Onların ne kadar duygu yüklü ve hassas olduğunu göz önünde tutmalıyız. İlk başta acı haberin şoku, şaşkınlığı ve iyi niyetle alakasız yardımlar yaptık. Şu an en ufak bir düşüncesizliğe tahammülleri yok artık ve çokta haklılar.
Bu da geçecek elbet ama kalbimizi delip geçecek. Hafızalarımızda bu günler hep bir sızı olarak kalacak. Bunu bile bile şimdi en zor olan şeyi yapmamız, acımızla yola devam etmemiz ve çalışmamız gerek. Unutmayalım ki öğretildiğimiz gibi karalar bağlamak, ah vah demek hiç bir derde fayda etmez. Sağ duyuyu elden bırakmamalı, o yönde düşünmeliyiz. Önemli olan; kederden nasıl kurtulabilir, nasıl azaltabilir, neler yapabilir ve izlerini nasıl sağaltabilirizin yollarını aramak ve bulmak zorundayız. Çünkü yasla nasıl yaşanır, ayağa nasıl kalkılır, nasıl destek olunur, birbirimize nasıl omuz verilir bunu göstermeye ve görmeye çok ihtiyacımız var.
Allah’ım bir daha böyle acıyı yaşatmasın. Afette ölenlere rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Ülkemizin başı sağ olsun. Değerli hemşehrim Karamanlı Halk Ozanı Nevzat Dağlı Beyefendinin dizeleriyle sözlerimi sonlandırıyorum.
Ağlıyoruz Türkiyem
Yaşlılıktan mı bilmem, gözlerimiz çok sulu
Haberleri izlerken üzülüp ağlıyoruz.
Depremi konuşurken içimiz dolu dolu,
Birisi yazık dese çözülüp ağlıyoruz.
Deprem yerinde olsak gücümüz yeter miydi?
Bir yaralı kurtarsak acımız biter miydi?
Bilmem ki oralarda bacamız tüter miydi?
Afad’a ve Ahbap’a yazılıp ağlıyoruz.
Yiğit insanlar gördük bu kışta kıyamette,
Depremzedeler için yarıştılar hizmette.
Yarayı sarmak için umudumuz devlette,
Acıların içinden süzülüp ağlıyoruz.
Televizyon ağlama aracımız oluyor,
Enkazları gördükçe gözlerimiz doluyor.
Liyakatsiz olanın kastı bizi buluyor,
Eşim ile yan yana dizilip ağlıyoruz.