Dengeler değişirken biz neredeyiz?

Bir yandan özel ve mahrem alanlarımız daralırken, diğer yandan, ekonomik ve sosyal hayatta, hayat tarzımızda ve bilgiye erişimimizde hiç tahayyül edemeyeceğimiz seviyede hızlı ve büyük değişimler oluyor. Diğer yandan ise, komplo teorisyenleri veya yapısal tarafımızda var olan değişim korkusu ile buna karşı oluşan büyük bir direnç.

Geçtiğimiz yıl oğlum ilkokul son sınıfta iken ortaokul seçimi yapmak için araştırma yapıyorduk. Bir gün kendisi, gitmek istediği okulu bulduğunu söyleyerek geldi. Seçtiği okul başka bir şehirdeydi. Bu okulda dersler ve bildiğimiz sınıf düzeni yoktu. Ders yerine ‘challenges’ vardı sınıfta. Kitap yok, laptop var. Ders sırası yok, kendi tasarladığın çalışma köşen var. Öğretmen yok, koç var.

“..Dünyayı kendin keşfedersin, bilgi ve içgörü kazanırsın ve yalnızca şimdi değil, hayatın boyunca faydalı olacak becerilerde ustalaşırsın. Bu öğrenme becerilerini “challenges”  dediğimiz yolu izleyerek kazanırsın.” Challenges kelimesini Türkçe’ye “Google Translate” ile çevirdiğimde uzun bir liste çıkıyor karşıma: “meydan okuma, itiraz, davet etmek, reddetme, dürtü, boy ölçüşmek, kafa tutmak” vs vs. Ders yok, challenges var. Öğretmenin bilgisi ve yönlendirmesi değil esas olan, öğrencinin merakı, ilgi alanı ve yönlendirmesi.

Montessori eğitim sisteminden daha ileri düzeyde bir özgürlüğü ve özgünlüğü barındıran bu eğitim sistemi, Hollanda’nın şimdilik birkaç şehrinde eğitimine devam ediyor. Korona ile dijital ve online eğitim ve çalışma sistemine geçişimiz değişimin başladığının değil, değişimin ivme kazandığının göstergesiydi belki de.

Değişim-gelişim ve hareket-aksiyon aslında doğanın fıtratında var olan bir olgu. Yaratılıştan bu yana insanın mikro planda değişimi doğum ve ölüm arasında görünür hale getirilmiş. Bebeklik, çocukluk, ergenlik, yetişkinlik, olgunluk ve yaşlılık aşamalarının her birinin kendine has ve birbirinden farklı fiziksel, psikolojik ve ruhsal özellikleri var. Bu mikro plandaki değişim hem bireysel alanda sürekli tekrarlayan bir döngüyle birlikte hem de insanlık olarak her doğumla yenilenen sürekli bir başka döngüyle birlikte ilerliyor. Evet ilerliyor, sadece yerinde durarak değişim olmuyor, bir yöne belki bir hedefe ilerliyor. Tıpkı evrendeki gezegenlerin, güneşin ve ayın sürekli bir değişim ve döngü halinde ilerlemesi gibi. Bilim bu gezegenlerin de ileri bir yöne ya da hedefe doğru hareket ettiğini de söyledi sonunda.

Bir yandan özel ve mahrem alanlarımız daralırken, diğer yandan, ekonomik ve sosyal hayatta, hayat tarzımızda ve bilgiye erişimimizde hiç tahayyül edemeyeceğimiz seviyede hızlı ve büyük değişimler oluyor. Diğer yandan ise, komplo teorisyenleri veya yapısal tarafımızda var olan değişim korkusu ile buna karşı oluşan büyük bir direnç.

Bir yandan insan fıtratını bozarak cinsiyeti ve aileyi yok etmeye çalışan propaganda makinası, sun’i et ve balık üreterek insanın mizacını bozmaya yönelik girişimler, cemaat ve yardımlaşma ruhunu yok edecek derecede dengesiz bireyselliği öne çıkaran ‘önce kendim, ben herkesten önemliyim, kendimi seviyorum’ söylemleri ile yeni ‘psikoloji’nin ‘bilimsel verileri’.

Bir yanda dünyayı kıyamete zorlamak isteyen bir güruh, diğer yanda herşeyi komplo olarak algılayan ve yeniliğe direnç gösteren korku içinde bir kitle. İfrat (aşırılık) ve tefrit (boş vermişlik/ ihmal) arasında kalan insanlık.

Belki en büyük ‘challenge’ eskiden global çaptaki ve yaşam tarzımızdaki değişimler, asırlar ve nesiller sürerken, şimdi birkaç yıl gibi bir insan ömrüne sığabilecek çokça, müthiş ve hayatı değişimlere şahit oluyoruz. Ama değişim ve gelişim doğanın bir kanunu. Yaratılışın bir kanunu. Fıtratın kanunu. Burada temel prensiplerden taviz vermemek ve yine Hakk’in prensiplerinden olan değişime esnek olabilmek dengesini kurmak gerekiyor belki de. Değişime ve gelişime esnek olabilmek, ama prensiplerden vaz geçmemek. Bu genel söylemi somut hayatınn gerçeklerine tercüme ederek uygulamak ise her bir birey için ayrı bir ‘challenge’ olsa gerek. Challenge, cunku değişmeyen tek şey belki de insanın özü. Hala yaratılıştaki gibi ayni kıskançlık, kibir, korku, ofke, kin, sevgi ve merhamet gibi duyguları taşıyan insanın hak ve batıl mücadelesi. Bu duygular arasindaki dengeyi sağlayarak ahlak ve erdemini koruyabilmek.

Bu hızlı değişim rüzgarında bir yaprak gibi savrulmamak için, korku ve çaresizlik pompalanan bu günlerde doğum gününü kutladığımız yüce peygamberin “orta yol”unda bir ümmet çağrısına uymak ona en güzel doğum günü hediyesi olsa gerek. Orta yol bir ümmet. Dengeli bir ümmet (Bakara 143). Güzel ahlaki tamamlamak üzere gönderilenin ümmeti çünkü.

Değişim ve gelişim bir denge ile her zaman. Hayat; idrak (iman), irade (eylem) ve denge (ahlak) üzerine çünkü.




Leave a Reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

error: Content is protected !!
Haber her gün e-postanıza gelsin

Haber her gün e-postanıza gelsin

Yeni haberleri e-postanıza ulaştırmamız için mail adresinizi girmeniz yeterli.

You have Successfully Subscribed!