Eğer hayatı seviyorsak, zamanı israf etmeyelim. Çünkü hayat, ondan yapılmıştır.

Değerli okurlarım, hatırlayacağınız üzre bir önceki yazımda israf ve önemini ele almıştım. Çevreye, doğaya, suya, kullandığımız eşyaya varana değin yapılan aşırı tüketimin dünyanın sonunu hazırladığını vurgulamıştım. “Devir ekonomi devri” demiştim. Daha güzel bir hayat yaşamak için, çocuklarımız ve geleceğimiz için bu yöndeki farkındalığımızı geliştirmemiz ve alışkanlık haline getirmemiz gerektigini yazmıştım. Gelelim bu ay ki yazımın konusu olan “zaman israfı”na.

Her zaman gündemde olan, üzerine çokça konuşulan, en kolay harcadığımız ve telafisi mümkün olmayan tek israf, zamandır. Hem çabucak geçmesini hem de yaşlandıkça durdurmak istediğimiz ama hiçbir zaman başa çıkamadığımız zalim bir kavramdır!

Hayat(zaman), Allah’ın her insana bir defa kullanmak üzere bahşettiği, son derece kıymetli ve sınırlı bir nimettir. Zenginde, fakirde olsanız, ırkınız, dininiz ne olursa olsun herkese eşit (24 saat) dağıtılır. Kimse arasında da ayrımcılık yapmaz. Adildir. Tek kullanımlıktır.  İster verimli, ister verimsiz nasıl değerlendireceğimiz tamamen bize bağlıdır. Buna rağmen insanoğlunun en çok aldanıp ve hiç bitmeyecekmiş gibi ziyan ettiği yine “zaman” dır. Bir insan fakirken zengin, işçi iken patron, memur iken amir veya buluşlarıyla bilime, insana çok faydası dokunmuş olabilir. Ancak kaybedilen zamanı, hatta bir tek anı bile ne kadar çalışırsa çalışsın, ne kadar buluşlar bulursa bulsun geri getirmesi mümkün değildir. Kainattaki bütün yaşam forumları bir araya gelse, geçen en küçük bir “an”ı yakalayabilir mi, tutabilir mi? Boş geçen zamanı telafi etmeye hangi sermayenin gücü yeter?

Her şeyin değeri ne yazık ki daha çok yokluğunda anlaşılıyor. İnsanoğlu bol bulduğunda kıymetini bilmeyip, saçıp savuruyor. Hoyratça kullandığımız zamanın değerini anlamak için, günlük hayatta yaşanan olaylara gelin hep beraber bir göz atıp, düşünelim. Bir yılın değerini anlamak için öğrenciye, bir ayın değerini anlamak için hamile bir kadına soralım. Bir günün değerini anlamak için Necip Fazıl Kısakürek’in, “Zindanda dakika farksızdır aydan,” dizesinde belirttiği gibi hapishanede ki birine soralım. Bir saatin değerini anlamak için trenini ya da uçağını kaçıran bir yolcuya, bir saniyenin değerini anlamak için kazayı önleyemeyen sürücüye, sanisenin değerini anlamak için olimpiyatlarda gümüş madalya kazanan yarışmacıya soralım. Hal böyle iken biri bize: “Hayatı seviyor musun?” Diye sorsa, eminim hepimiz “evet” deriz. Öyle ise “hayat” dediğimiz zamanı neden israf ediyoruz?

Dünya ve ahiret hayatını anlatan bilim de zaman içerisinde öğrenilerek elde edilmiyor mu? İnsanın hayat gayesi olan Allah rızasını kazanmak ve Allah’a kulluk borcu olan ibadetlerimiz, zaman dilimleri içerisinde yapılmıyor mu? İdealimiz, hayalimiz, koşuşturmalarımız, hizmet anlayışımız için gösterilen gayretler yine zaman içinde sarf edilmiyor mu? Çekilen çilelerin, katlanılan sıkıntıların, kanayan yaraların kabuk tutması, iyileşmesi yine zamanla olmuyor mu? Başarılı bir hayatın veya ömrün formülünü; kısa zamanda az enerji ile çok verim elde etmek olarak ifade etmiyor muyuz? Her şey zaman içinde olup bittiğine göre bu soruların cevabı da, zamanı idrak etmek ile buluyor. İşte burada zamana bakış açısı devreye giriyor. İnsanın gerek mesleğindeki, gerekse hayattaki başarısı da buna bağlıdır. İleri ve geri memleketler arasındaki fark da aynı bakış açısı farkıdır. İnanç ve ideolojilerin en değerli sermayelerinden biri de yine zamandır. Hatta insanın saadeti onu değerlendirmesi ile, felaketi de zayi etmesi ile alakalıdır. Doğru kullanmasını bilenlerdir ki medeniyetler kurmuş ve arkalarında onları unutturmayacak eserler bırakmışlardır. İdrak edip, değerlendiremeyen fert ve milletler ise çöküşe geçmişlerdir. Çünkü medeniyetin sürate verdiği değer, zamana verdiği önemi ifade eder. Öyle ki bir günde gidilecek yere bir saatte giden şimendiferrin icat edildiği haberini alan adamın: “Geri kalan saatleri ne yapacağız?” Diye sorarak duyduğu hassasiyeti, bizlerde duyabiliyor muyuz?

Her anımızı çok iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Değmeyen kişilere veya işlere ayrılan zaman, sadece boşa harcanan enerji ve boşa yapılmış hareketler olup, hayat diliminde “pişmanlık” olarak yerini alıyor. Oysaki o anları daha da kıymetli yapmak bizim elimizde değil mi? Farkına varalım artık. Zaman, hiçbir zaman durmuyor! Geçmiş, tarih olup bitmiş. Geleceği ise bilmiyoruz. Sırlarla, meçhullerle dolu. Sadece şu an bize verilen gerçek bir armağandır. Bize ayrılan süreyi hiç bitmeyecek sanarak, saatli ve dakik yaşamaya da alışamamışız. “Öğleden sonra buluşuruz,” cümlesinden tutun da “bu hafta borcumu öderime, bir ara uğrarımdan, akşama doğru eve gelirime” varıncaya kadar zaman dilimine yayıyoruz. Bırakın dakikaları, saati belli olan randevuyu bile önemsemiyoruz. “Bugün olmazsa yarın olur,” diyoruz. Acilen bu konuya önem vermemiz, kıymetini bilmemiz, en büyük israfın “zaman israfı” olduğunu unutmamamız, unutturmamamız gerekiyor. Belkide hayali bir düşünce ama okulların eğitim ve öğretim programında bu konuya yer verilmesi gerekiyor. Öğrencilerimizin, gençlerimizin gündemine bir şekilde oturtulmalı.

Malesef hayatın gayesini ve manasını anlamayan zamanı değerlendiremiyor. Unutmayalım ki, boş zaman yoktur, boşa geçen zaman vardır. Bizleri yaradan, Kur’an da şu tavsiyede bulunuyor: “Bir işi bitirince, hemen başka bir işe giriş, onunla uğraş…”(El-İnşirâh, 7-8) Artık kendimizi hesaba çekip, bir nefis muhasebesi yapalım ve şu soruları kendi kendimize soralım. Zaman akıp giderken, hala ertelemelerin insanı mıyım? Saatte 5 dakikanın günde bir saat ettiğini, günde bir saatin ayda 30 saat ve yılda 15 gün ettiğini düşündük mü? Bir gecede uyuduğumuz 8 saatin senede 4 ay uyumak demek olduğunu hatırımıza getirdik mi?..
Alman filozof, yazar ve eğitimci Artur Schopenhauer: “Herhangi bir insan vaktini nasıl geçireceğini, üstün bir insan ise vaktini nasıl tasarruf edeceğini düşünür,” demiş. Bu düşünceye göre de insanların bir kısmı gerçekten zamanlarını lüzumsuz bir şekilde boş yere harcarken, diğer kısmı ise zamanlarını ne şekilde tasarruf edebileceklerinin hesabını yapmaktadır. Zamanı doğru ve verimli kullanmak insana değer katar. Kendini geliştirmesini sağlar.
Boşa harcanması, faaliyetsiz ve amaçsız (özellikle televizyon ve internet  yoluyla) geçirilmesi büyük bir kayıptır. Sizce de öyle değil mi?

Peki zaman israfının  önüne geçmek için neler yapmalıyız?
Öncelikle kıymetini bilelim! Değişik koşullarda “Nasıl zaman kazanılır?” Sorusuna cevap arayarak, yaşamımızda sahip olduğumuz meslek ve yeteneklerimize göre kendimize, insanlara daha fazla yararlı olmaya çalışalım. Kendimize küçük ve büyük hedefler koyalım. Zamanı, yaşamı planlayarak ve en verimli nasıl kullanacağımızı bulmaya çalışalım. Üretken olup, boş işler ile uğraşmayıp, küçük ayrıntılara takılmayalım.
Bir işi en kısa zamanda, en iyi şekilde yapmak için uğraşı verelim. Kaliteli zaman geçirmeye özen gösterelim. Düzenli bir uyku ve yaşam tarzına sahip olmaya çalışalım.

Sevgili okurlarım, “zararın neresinden dönersen kardır” demişler. Günün birinde son noktayı koyarak en iyi yazar olan zaman, geçmişte olduğu gibi bugünden sonrada değerini koruyacaktır. Ayni zamanda sessiz bir testere gibi olan o en iyi yazar, son noktayı koymadan dilerim bize ayrılan zamanın hassasiyetini bilerek, her saniyenin bile çok değerli olduğunun farkına vararak yaşarız. İşte o zaman yaptığımız işler ile hem yaşarken, hem de öldükten sonra bile faydalı olmaya devam edebiliriz. Unutmayalım ki; hayatı idrak edip, kıymetini takdir eden insan yaşıyor demektir. Çünkü zaman, hayattır. Cemalettin Turan’ın dizeleriyle sözlerime son verirken, sevgi ve huzur dolu ortamlarda zamanı en iyi şekilde kullanmamız dileklerimle, esen kalın.

Ziyan olan yıllarım çok şey götürdü benden
Bir rüyâ gibi geçti, gözlerimin önünden
Anladım ki farkı yok, bir hayâl perdesinden
Bir rüyâ gibi geçti, gözlerimin önünden

Mücevver Ünüvar Konuksever.




Leave a Reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

error: Content is protected !!
Haber her gün e-postanıza gelsin

Haber her gün e-postanıza gelsin

Yeni haberleri e-postanıza ulaştırmamız için mail adresinizi girmeniz yeterli.

You have Successfully Subscribed!