Avrupa’ya Türk işçi göçü 1960’lı yılların başlarında başlamıştı.Önceleri kendi imkanları ile yolculuk yapabilenler düştü yollara…
Daha sonra, ülkelerin devletimiz ile yaptığı ikili anlaşmalar sonrasında akın akın gelmeye başladı Türkler.
Hollanda ile anlaşmamız 1964 yılında imzalanmıştı. Daha önce kendi rizikoları ile Avrupa’ya göçen Türkler’in yerine, sorumlulukları Avrupa devletleri tarafından üstlenen Türkler gelmeye başlamıştı.
Hepsinin buralara geliş amacı, birkaç yıl çalışmak bir traktör, bir ev ve bir tarla parası biriktirmek ve sonra da yuvalarına geri dönmekti.
Ama olmadı. Türkler geldiler ve bir daha geri dönmemek üzere buralara yerleştiler.
Avrupa’ya göç eden Türkler’in, hangi devrelerden ve evrelerden geçtiklerini bu yazımızda sırasıyla okuyacaksınız.
Ama önce, hafta sonunda Amsterdam’da yapılan bir etkinliğe değineyim.
Avrupa’ya gelen birinci nesil Türkler’in çektikleri meşakkatları anmak ve arkalarından gelen ikinci ve üçüncü nesil Türkler’in önlerini nasıl açtıklarını ortaya sermek için çok anlamlı bir etkinlik yapıldı.
‘Ahde Vefa’ adlı bu etkinliği, İbrahim Çitil’in inisiyatifi ile, Hollanda Sivaslılar Platformu, Hollanda Samsunlular Derneği, Hollanda Karamanlılar Vakfı, Hollanda Konyalılar Vakfı ve Hollanda Türk Müzesi ortaklaşa organize ettiler.
Bu toplantıya, vefa borcu hissedilen birinci nesil Türkler’i temsilen, İbrahim Görmez, Ali Sarı ve naçizane şahsımı konuşmacı olarak davet ettiler.
Amsterdam’daki Hollanda Konyalılar Vakfı salonundaki toplantıya, oturma kapasitesinin üzerinde yüzü aşkın davetli geldi.
Oturumun moderatörlüğünü Hidayet Esenkaya yaptı.
Önce 7 dakikalık bir sinevizyon gösterisi sunuldu. Hedef Medya’dan Ali Andal’ın hazırladığı görüntüler, birici nesil Türkler’in Avrupa’ya göçlerine aitti. Sirkeci garından kalkan kara trenlere doluşan Anadolu’nun genç insanlarının, Münih, Frankfurt, Paris Brüksel ve Amsterdamlar’a nasıl ulaştıklarını, çeşitli şarkılar eşliğinde anlatan görüntüler, katılımcılar üzerinde duygulu anlar yarattı ve hatta gözlerden akan yaşlar sel olup taştı.
Programın yapılması için inisiyatifi ele alan, Hollanda Sivaslılar Platformu Başkanı İbrahim Çitil açış konuşmasını yaptı.
Çitil şöyle konuştu: “ Birinci nesil insanlarımıza şükran borcumuzu bir nebzede olsa ödemek, hayattta olmayanları da rahmetle yad etmek için böyle bir inisiyatif aldık. Teklifi götürdüğümüz diğer dernek ve vakıflar hiç düşünmeden evet dediler. Hollanda’ya ilk gelen nesil için ne yapsak azdır. Onlar ilk teşkilatlanmalardan tutun, dernekleşmeler, vakıflar kurulmasında, camilerimizin açılmasında gece gündüz demeden, çoğu dil bile bilmedikleri halde kendilerinden sonra gelen nesiller için çok çalıştılar. Bize düşen görev onların bu emeklerini unutmadığımızı göstermek, onları onore etmektir”.
Sinevizyon gösterisinden sonra, birinci nesil Türkler’in en şöhretlisi olan İbrahim Görmez konuştu. İbrahim Görmez İzmirliydi. Gömlekçilik yapan bir delikanlıyken İş ve İşçi Bulma Kurumu’na yazıldı ve Almanya’ya gelmek istedi. Ama, Almanya kontenjanının dolu olduğu ve Hollnda’ya bir kişilik kadro olduğunu söylediler. O da Almanya sevdasını bırakıp Hollanda’ya geldi. Deli dolu bir delikanlıydı. Hollanda’da fabrika tezgahlarında ömür tüketmek ona yakışmazdı. Önce kendi işini kurdu, kasaplık ve marketçiliğe başladı. Daha sonra yurttaşların sosyal işleriyle ilgilenmeye başladı. İnançlı yurttaşların namaz kılacak yerleri yoktu. Bu yurttaşlara namaz kılacak mescitler bulmaya başladı. Daha sonra dernekleşme yolunu açtı. Türk İslam Derneği’ni kurdu. Daha sonra dernek sayısı artınca, Hollanda Türk İslam Dernekleri Federasyonu’nu kurdu. Bu federasyona Başkan oldu. Yıllarca verilmiş bir mücadeleden sonra 1986 yılında İslam Yayın Kurumu’nu yaşama geçirdi. Televizyon ve radyo yayınları elde etti. Bu kurumda da başkanlık yapan İbrahim Görmez, daha sonra kendini emekliye ayırdı ama, din hizmetleri konusunda hiç boş durmadı.
ALİ SARI
Toplantının ikinci konuşmacısı Ali Sarı idi. Saçlarına ak düşmüş olan Ali Sarı, Hollanda’ya ilk geldiği zaman bir kablo fabrikasında çalıştı ve Waddixveen’deki Anadolu Kampı’nda barındı. Ali Sarı da, İbrahim Görmez gibi deli dolu bir delikanlıydı. Hollanda macerasında anlatacağı şeyler çoktu. Ama o anlatmadan biz onun neler yaptığını biliyorduk. O da dini hizmet konusunda öncülük yaptı. Dernekleşme sürecinde çok hayırlı işlere imza attı. Şimdilerde, ilerleyen yaşına rağmen sosyal hizmetlerini sürdürmeye devam ediyor.
Üçüncü konuşmacı, naçizane şahsım, kendi yaşam öykümden hiç söz etmedim. Benim yaşam öykümü, az sonra dağıtılacak olan kitabımda okuyabileceklerini bildirdim. Ayrıca ben kendimi vefa borcu hissedilecekler arasında görmediğimi belirttim. Zira ben maaşımı alarak bir görev yapıyordum. Diğerleri ise gönüllü olarak fedakarca çalışıyorlardı.
Hoş, birkaç katılımcı buna itiraz etti ve ‘Olur mu İlhan bey, siz Hollanda’da Türkler’e önderlik yaptınız ve her türlü sorunları ile ilgilendiniz’ dediler. Sağolsun bu görüşte olanlar.
Ben konuşmamda daha çok, Türkler’in Hollanda’daki yaşamlarından söz ettim.
Türkler’in getirildikleri yerlerde, pansiyonlarda ve kamplarda nasıl üst üste yatırıldıklarını anlattım. Odalara doluşturulan ranza yataklardan söz ettim.
O zamanlar sağlık konusunun çok vahim olduğunu söyledim. Hastalanan Türkler’in evlerine aile doktorlarının değil, işyeri doktorlarının nasıl baskınlar yaptıklarını ve hasta olan Türkleri nasıl cebren işyerine gönderdiklerini anlattım. Bu konu o kadar ciddileşmişti ki, Amsterdam’da NDSM adlı gemi tersanesinde çalışan bir yurttaşımız, evinden geri gönderildiği işyerinde can vermişti.
Aile birleşiminden sonra, iskan sorununun ve çocukların eğitim sorunlarının vahametini anlattım.
Ama ne mutlu ki, çocuklarının refah yaşamı için kendi yaşamlarını cehenneme çevirmiş olan birinci nesil Türkler, fedakarlıklarının semeresini de gördüler. Çocukları iyi eğitim aldılar. Kendi işlerini kurmaya başladılar. İş dünyasında yerlerini aldılar. Daha sonra siyaset dünyasına girdiler ve siyasette yerlerini aldılar.
Şimdilerde de ırkçılık yapılıyor, Türkler yine eskisi gibi horlanıyor ama, çocuklarımız, yani ikinci ve üçüncü nesil Türkler, kendilerini her türlü tehlikeden koruyacak kadar geliştiler.
Daha sonra gerek konuşmacı olarak bizlere ve gerekse salonda bulunan, Türk toplumuna yararı olmuş kişilere plaketler verildi.
Plaket verilenler:
İbrahim Görmez ; (Konyalılar Vakfı Başkanı İsmail Aktaş verdi).
Ali Sarı; (Karamanlılar Federasyon Başkanı Mustafa Duyar verdi)
İlhan Karaçay; (Hollanda Sivaslılar Platformu Başkanı İbrahim Çitil vedi)
Nedim Doruk; (Hollanda Türk Federasyon Genel Sekreteri Saadetti Şimşek verdi)
Abdurrahman Özsoy;(Demircilik Köyü dernek başkanı Nurettin Demir verdi)
Ahmet Evsen; (Türk Evi Başkanı Veyis Güngör verdi)
Necati Çelik; (LAPON dernek Başkanı Arif Yakışır verdi)
Hasan Gümüş; (Benim Sigortam sahibi Mehmet Keskin verdi)
Nihat Karaman adına HTİB Başkanı Mustafa Ayrancı aldı
Hamit Taş; (Hollanda Samsunlular derneği yönetiminden İsmail Asma verdi)
Şenol Ocaklı; (Hollanda Samsunlular Dernegi Başkanı Mümin Özsoy verdi)
İsmail Biçer; Coşkun Yeğenoğlu verdi
Hollanda Türk Müzesi adına Salih Dadak, Mehmet Tütüncü verdi.)
Ali Andal, (Konyalılar Vakfı Kordinatörü Hidayet Esenkaya verdi).
Bundan sonra yapılacak olan bu tür toplantılara, birinci nesil olarak emeği geçmiş olan isimlerin davet edilmesi dileğiyle toplantı sona erdi.
Ama ben, Hollanda’da birinci nesil Türk olarak emeği geçmiş bazı isimleri burada anmak istiyorum..
Ata Uslu: Hollanda Emirdağlılar Ağası
Nafiz Sungur: (rahmetli) Rotterdam mevlana Camii Başkanı, Hollanda Türk İslam Kültür Dernekleri Federasyonu yöneticisi, İslam Yayın Kurumu yöneticisi
Hamit Taş: Amsterdam Fatih Camii yöneticisi, Federasyon yöneticisi, İslam yayın Kurumu yöneticisi
Şerif Taşdan: Zwolle Camii yöneticisi, Federasyon yöneticisi
Osman Bahadır: Federasyon Başkanı, Türkler İçin Danışma Kurulu Başkanı
İsmet Bicer; Amsterdam Ulu Camii yöneticisi
İbrahim Baygor: Vlaardingen Camii yöneticisi, Federasyon yöneticisi
Cafer Yavuz: (rahmetli) Den Haag Mescid-i Aksa kurucusu, Federasyon kurucu üyesi
Sabri Kenan Bağcı: Hollanda Türk Spor Kulüpleri Federasyonu Başkanı.
Nihat Karaman(rahmetli) Hollanda Türkiyeli İşçiler Birliği HTİB Başkanı
Mehmet Yılmaz:(rahmetli) Den Haag Mescid-i Aksa kurucu üyesi
Şükrü Tetik: (rahmetli)Amsterdam Milliyetçi İşçiler Derneği kurucu üyesi Amsterdam kültür merkezi yöneticisi
Osman Türkmen: Amsterdam Fatih Camii
Osman Çakır: Amsterda Fatih Camii Başkanı
Ramazan Özsoy: Amsterdam Süleymaniye Camii Başkanı
Ömer Korkmaz: Amsterdam kültür merkezi yoneticisi
Abdurrahman Özsoy: Amsterdam İslam Merkezi kurucu üyesi
Sabri Mercümek: Amsterdam Noord Camii yöneticisi
Cemal Emir Mustafa:(rahmetli) Amsterdam Fatih Camii Başkanı
Kazım Gezer: Amsterdam Atatürk Kampı Başkanı
Arif Yüksel: Zaandam. Hoorn ve Medemblik cami yöneticisi
İsmail Polat: Atatürkçüler Derneği kurucu üyesi
Muhittin Biber: (rahmetli)Amsterdam İslam Merkezi kurucu üyesi
Hayrettin Alpagot: (rahmetli) Amsterdam Milliyetçi İşçiler Derneği kurucu Başkanı
Arslan Coskunsu: Hengelo HDV Camii Baskanı.
Mustafa Dokudur: (rahmetli) Milliyetçi İşçiler Derneği üyesi, Ulu Camii Başkanı
Ahmet Aktaş: Amsterdam Selimiye Camii Başkanı
Mürsel Turhal: Amsterdam Ulu Camii, Amsterdam Noord Camii yönetim kurulu üyesi
Metin Eroglu: Zwollo Ulu Camii Başkanı.
Hüseyin Dede Aksar: (rahmetli) Hollanda Türk Federasyon Başkanı
Necati Genç: İlk tercümanlardan.
Hasan Güney: Leiden İslam Derneği Başkanı
Yusuf Küçükşen: Leiden’de tercüman.
Ayrıca, Gökhan Germeyan, İnanç Kutluer, Talip Demirhan. Orhan Yılman.Kamil Sulu, Hasan Gülşen, Erkan Tapan, Türker Atabek, Emin Ateş, Osman Kuzucuoğlu, Orhan Yılman, Göhan Germeyan, Oktay Mutlu (rahmetli), Erdinç Türkcan (rahmetli),Raman Domaniç. Osman Kuzucuoğlu, Veyis Şenyürek, Şaban Sevinç, Şerif Taşdan , Yılmaz Kahvecioglu, Nuri Bakaryıldız, Korkmaz Ağacık, Cemal Kapıkıran, Kamber Uludağ, Veyis Şentürk, Metin Eroğlu gibi isimler de unutulmamalıdır.
Program, Gurbetçi’nin destanı, Yıl: 1960
adlı şiirin okunması ile devam etti:
bir çift öküz, birkaç dönüm tarla
tek düşünce kafalarda
bir gayret ki sorma
demir gibiydiler, çalıştıkça parladılar
Hitler’in dullarına
aç kurt gibi saldırdılar
izin:
ilk fark başındaki tüylü “alaman şapka”
ve giderken sırtına giydiği urba
daha da önemlisi
memurun, öğretmenin boynunda olur
diye bilinen medeniyet yuları kravat
Hasan’ın boğazındaydı bizzat
“Alamanya” diye başlayınca konuşmaya
uçan sinekler bile hazır ola durmakta
“Yediğin içtiğin senin olsun gördüklerini anlat…”
deme fırsatı vermeden köylüye
kasabaya pantolon götürdü
terzi adaşına ütüye
alıp radyosunu kolunun altına
çıktı öğle sonu köy meydanına
her lafın başı
“Alamanya bir başka”
zengin-fakir geliyordu tam gaz aşka
ilk gece beğenmedi yer yatağını
sabaha kadar övdükçe övdü
Alamanya’daki somyasını
yemek yediği çanak
karısı ile Helga’daki yanak
arada dağlar kadar fark
akşam olup hava kararınca
hasretle helaline sarılınca
beline dolanınca
koklayınca, okşayınca
“ah” çekti
için için kızdı köpürdü Hasan
Helga’nın cilvelerini Hatça’da bulamayınca
45’lik plaklarda hasret hasret
susmak bilmezken Yüksel Özkasap
Hasan(lar) da değişmişti
bir yıl önce köyde yapılan hesap
yıl: 2000
usta, bizim ele varınca
de ki “Gördüklerim birer karınca
el-ayak çekilip hava kararınca
sırtlarındaki buğdayları bırakınca
vatana özlem, satana sitem
ezilmişliğe, unutulmuşluğa
yanık bir ezgi ağızlarda
buruk…”
müsaadenle içine karışıyorum biraz
ammâ
buralarda ne ilkbahar gördük, ne de yaz
mevsimlerin hep sonbahar olduğunu yaz
eğer bizi sual eden olursa
“Dönen çarkın dişlisi değil ammâ
dişlilerin arasında yağ olmuşlar;
çarıklarını çıkarmışlar,
karınlarını doyurmuşlar,
paralar kazanmışlar;
yüreklerinin yarısını
geldikleri yerde bırakmışlar;
hallerini anlatacak yâr bir yana,
yazdıracak ‘kâtip’ bile bulamamışlar.”
diye anlat, diye yaz
…
hani o türküye inat
ne buraları mesken tutabildik
ne de sıla’da sevdiğimizi unutabildik
gördün değil mi Usta
insanların “insan”a susamışlarını
duydun değil mi Usta
altın kafes kuşlarının haykırışlarını
“İlle de vatan, ille de vatan”!
ya 20’sinde, 30’unda, 40’ında , 60’ında
çocukların şarkısını
“Orada bir köy var uzakta,
o köy bizim köyümüzdür.”
duymasan da anladın çok iyi biliyorum
“o şarkı”yı artık ben de söylüyorum
ya da “25, 30, 40 yıl oldu geleli”
sözleri dökülürken ağızlardan
ses tonlarındaki hüzün farksız mıydı
“Dönülmez akşamın ufkundayız,
vakit çok geç” mısralarından
ışığı gördün mü Usta
“Hoş geldin”lerde
hasret hasret parlayan
“Güle güle”lerde
gönül deryasında yakamozu andıran
bu hikâye “bir yol hikâyesi” değil Usta
‘60’larda buralara yollanan
yeni, sen-ben henüz doğmadan
70 sent için bir ara hatırlanan
ve yine unutulan
milyonların sesi
bir tas çorbanın hikâyesidir
burası Almanya’dır
Hollanda’dır
Belçika’dır
Fransa’dır, gurbettir
el kapısıdır
“Yâd eller” denen yerdir
Ali’lerin, Veli’lerin
Hasan’ların, Mehmet’lerin
Ayşe’lerin, Fatma’ların
zoraki
ikinci vatanıdır
şikâyet mi
hâşâ, ne hakla
40 yıldır yazılmamış
Gurbetçi ‘nin Destanı’dır