“Benim olmayacaksa batsın bu ülke”

Gülay Göktürk bugün Türkiye’deki BÜGÜN Gazetesi’nde dikkat çekici bir makaleye imza attı.

 

“Bir musibet bin nasihatten iyidir derler ya hani, işte öyle bir durumla karşı karşıyayız.

 

Evet, ulusal güvenliğimize yönelik gözü dönmüş bir saldırı yaşadık; evet, karşı karşıya olduğumuz musibetin bir ülkenin başına tarihinde belki de ancak bir kez gelebilecek cinsten bir saldırı olduğu ortada.

 

Ama yine de, Türkiye başına gelen bu kötülükten kazançlı çıkacak.

 

Hiçbir şey, yarın sandığa gidecek milyonlara, devleti bir ağ gibi sarmış bu organize yapının yarattığı ölümcül tehlikeyi bu kadar iyi anlatamazdı.

 

Sonunda bunu da yaptılar. Ulusal güvenlikten sorumlu en üst düzey yetkililerin en gizli toplantısını dinlediler ve kılları kıpırdamadan bütün dünyaya ifşa ettiler.

 

Bu, Erdoğan düşmanlığını ya da AK Parti düşmanlığını çok aşan bir düşmanlığın tezahürüdür. Bu, Türkiye düşmanlığıdır. “Benim olmayacaksa bu ülke batsın daha iyi” hırsının, gözü dönmüşlüğün ifadesidir. Bunu yapanlar, devletin her köşesini ele geçiremedikçe, her bir devlet dairesini kontrol edemedikçe, her bürokratı, her siyasetçiyi baskıyla, şantajla dize getiremedikçe ülkeyi kendi ülkeleri saymıyorlar. Bu amaçlarını gerçekleştiremedikçe durmuyor, vazgeçmiyor; hainlikte, kötülükte, çılgınlıkta sınır tanımıyorlar.

 

İşte o yüzden bu musibetten kazançlı çıkabileceğimizi düşünüyorum. Bu olay hâlâ gaflet içinde olanların da gözünü açacak bir fırsattır; nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzu görmeleri için yapılmış son uyarıdır.

 

Ya yayınlamadıklarını ne yaptılar?

 

Aylardır, her tapeden sonra “nereden çıktı bu otonom yapı suçlaması” diyorlardı. Onlar sadece görev aşkıyla yanıp tutuşan polisler, savcılar, hakimlerdi; tek dertleri de işlerini hakkıyla yapmaktı. Önlerine gelen dosyaları görmezden mi gelselerdi? Davaların önü kesildiği için de bütün o tapeleri mecburen internete koyuyorlardı!

 

MİT aracını yoldan çevirip MİT görevlilerini yere yatıran savcı da ne yapsındı yani; ihbar almıştı; ihbarı yok mu saysaydı?..

 

Peki bu defa kime karşı görev aşkıyla yaptılar bunu? Bu defa kimden ihbar aldılar?

 

Daha da önemlisi: 2002’den beri kaydettikleri ve internete koymadıkları diğer bütün gizli görüşmeleri kimlere servis ettiler? Bu hizmetleri için kimlerden aferin aldılar?

 

Böyle devam edemeyiz

 

Şurası açık ki, yerel seçimden ne sonuç çıkarsa çıksın, cumhurbaşkanı kim olursa olsun, genel seçimlerde kim hükümet kurarsa kursun bu yapının kökü kazınmadıkça Türkiye’de seçilmişlerin iktidar olması mümkün değildir. Eğer bu yapı tasfiye edilmezse, iktidarda kim olursa olsun, elleri kolları bağlı olacak; tokmağı başkasının elinde olan bir davulu taşımaya razı olacaktır.

 

Şimdiye kadar hep birilerinin sırtından iktidar ortağı olmayı ve sonra da iktidarı onlarla paylaşmayı alışkanlık haline getirmiş olan CHP yönetimi böyle bir tabloya razı olabilir. Ama ben, CHP’ye“daha çok demokrasi” için oy vermeye hazırlanan seçmenlerin şu son olay ışığında bir kez daha düşüneceğini umuyorum. Oy verme kabininde vicdanlarıyla baş başa kaldıklarında, böyle bir yapının vesayeti altında “daha çok demokrasi”nin ne kadar mümkün olduğunu kendi kendilerine sorsunlar, oylarını ondan sonra kullansınlar.”




Leave a Reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

error: Content is protected !!
Haber her gün e-postanıza gelsin

Haber her gün e-postanıza gelsin

Yeni haberleri e-postanıza ulaştırmamız için mail adresinizi girmeniz yeterli.

You have Successfully Subscribed!