Yazıma başlarken ifade etmek isterim ki, bu sayıda senaryosu önceden kurgulanmış ve ifade üzgürlüğü kisvesi altında tüm dünyanın gündemine giren Fransa olayını uzun, uzun yazmak isterdim. Ben sadece bu olayda birilerinin çıkarına hizmet etmek için Fransa ve Müslümanların kullanıldığını ifade etmekle yetineceğim. Ayrıca bu tür olayların Avrupa’nın uyguladığı çifte standart ve iki yüzlü politikalar neticesinde geliştiğini de ifade etmek isterim.
Hatırlanacağı üzere benim bıyıkları kesilen yumoşlar başlıklı yazıyı yazmama sebep olan Gizem ve Berkay’lı buluşmalarım vardı. Bu hafta Gizem ve Berkay’la yeni yılla birlikte yeni yıldan beklentileri, yeni hedefleri, değerlendireceğimiz bir buluşmamız oldu. Bir alış veriş merkezinin kafeteryasında gerçekleşen o buluşmaya giderken, Gizem ve Berkay bir arkadaşlarına rastladılar ve kendisini uzunca bir süre göremedikleri arkadaşlarının hatırını sordular. İsminin bende saklı kalmasını istediğim Gizem ve Berkay’ın arkadaşları olan delikanlı, çok üzgün günler geçirdiğini anlattıktan sonra ekledi ve dedi ki dedem ‘’cenaze’’ oldu. Benim meraklı ve bir o kadar şaşkın bakışlarımı fark eden Gizem, ‘Abi arkadaş Rahmetli oldu demek istedi’ diyerek beni o delikanlıyla tanıştırdı.
Masaya oturduğumuz da şaşkınlığımı üzerimden atamamış olacağım ki, Berkay “Sohbetimizin konusu değişti, yeni yıl ve beklentileri değil, yeni nesli konuşmak farz oldu” dedi. Gizem ise “imitasyon gençlik” yetişiyor onu tartışmalıyız diye ekledi. Kendilerini sabırla dinlemeye hazır olduğumu ifade ederken, tüm dünyada kimliksiz ve kişiliksiz imitasyon bir nesil yetiştirilmesinden kimlerin nasıl fayda sağlayacağını tartışmayı teklif ettim.
Gizem kızımız ‘yeni yetişen nesil’le ilgili “Çok doluyum abi” diyerek söze başladı. Yeni yetişen nesli genetiği bozulmuş, kişiliksiz ve kimliksiz, mutasyona uğratılmış bir nesil olarak gördüğünü anlattı. Abilerinden dinlediği kadarıyla, eskinin dünya insanlığı dayanışması adına Vietnam ve Filistin davasına ağıtlar yakan idealist gençlerine duyduğu özentiyi duygulanarak anlattı. Bizi biz yapan değerleri, kendi kültür ve kıymetlerini küçük görmeyen, kimyası bozulmamış erdemli ve idealist bir nesil özlemini dile getirdi.
Berkay ise genetik bilimine atıfta bulunarak, aldığımız gıdaların, doğanın, çevrenin, hatta izan ve idrakların kirletildiği, kültürel yozlaşmanın empoze edildiği bir iklimde nesil yetiştirmenin zorluğundan bahisle, insanlık ideali davasını anlattı. Eskinin anarşist ruhlu arabesk gençliğinin insan hakları alanında şimdiki popülist gençlikten daha duyarlı olduğunu vurgulayan uzunca bir felsefi sunum yaptı ve ufkumu açtı.
Söz hakkı bana geldiğinde Gizem ve Berkay’ın her ikisinin de fikirlerine katıldığımı belirterek başladığım sohbetimde, veliler olarak beklentilerimizi ve neler yapılması gerektiğini anlatma fırsatı buldum.
Biz Türklerin, evlatlarından 21 yaşında İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet Han gibi evlatlar beklentisi içerisinde olmamızın yanlış ve abartılı bir beklenti olduğunu vurgulayan bir konuşmadan sonra, beklentilerimizin makul seviyelere çekilmesi gerektiğini anlattım. Daha sonra yazacağım bu yazının başlığının ‘imitasyon nesil mi, yoksa dedem cenaze oldu‘ mu olmalı konusunu tartışarak, başka bir zaman da tekrar buluşmak üzere anlaştık.