NEDİR KADIN OLMAK?

“Artık hazırım,” diyerek sözlerine başladı. “Ölüm benim için bir kurtuluş, nasıl olsa ölmeyecek miyiz?” demesi hayatının acılarla dolu geçtiğinin belirtisiydi. Boğazım düğüm düğüm olmuştu. Bir şeyler söylesem hem sözünü kesmiş olacaktım, hem de bu kadar tevekkül sahibi birine duydukları etkisiz gelecekti. Biraz nefeslendikten sonra “Yatak odamdaki küçük, eski yatağı gördün mü?” sorusuna “evet” demiştim. Yedek ilaçları almak için odaya girdiğimde görmüştüm. Çift kişilik yatağın hemen yanı başında tek kişilik bir yatak daha vardı. “Herhalde çocuklarının birine ait ve ev küçük olduğu için buraya koymuşlar,” diye düşünmüştüm. Teyze anlatmaya devam etti.

Değerli okurlarım, muhtemelen sizler bu satırları okurken 8 Mart Kadınlar Günü geçmiş olacak. Ben de “her gün bizim günümüz” düşüncesiyle,  bir kaç yıl önce şahit olduğum gerçek  bir hayat hikayesini kısaca yazmaya karar verdim. Kadın ve haklarının gündem konusu olmadığı günlerin çok yakında olması dileklerimle esen kalın.

Nice insanlar gördüm üzerinde elbise yok, nice elbiseler gördüm içinde insan yok! Mevlana

Arabama binmiş, gideceğim adresi navigasyona işlemiştim. Yolculuğum yaklaşık bir saat sürecekti. Kendi kendime “Müco, müziğini açarsın, yol boyu yakıt alma bahanesiyle bir de kahveni aldın mı, bir saat nedir ki birden geçer.” diyerek radyomu açtım ve yola koyuldum.

Bir yandan kahvemi yudumlarken, bir yandan da: “Acaba hastanın gelişmelerden haberi var mı, nasıl bir ortamla karşılaşacağım?..” Diye düşünüyordum. Her ne kadar randevu almak isteyen beyefendi  hastanın durumu hakkında biraz ön bilgi verse ve bu tür durumlara alışkın olsam da yinede insan merak ediyordu.

Ofisteyken telefon gelmişti. Karşıdaki ses kendini tanıtmış ve annesi için yardım talebinde bulunmuştu. Annesinin sağlık sorununun ne olduğunu sorduğumda, beyefendi titrek bir ses tonuyla sadece: “Annem akciğer kanseri ve şu an hastanede. Yarın taburcu oluyor ve dosyası kapandı…”  diyebilmişti. Her ne kadar işimde profesyonel olsam da bu tür vakalarda duygularımı saklamada zorlanıyordum. Çünkü karşımda ölüm anı yaklaşmış bir insanın evladı vardı. Bu süreç, sadece hastanın değil yakınlarının da psikolojik desteğe ihtiyacı olan bir süreçti. Ne acı bir durum sevdiğin birinin son günlerini yaşıyor olmasını bilmek. Hele ki bu bir anne ve yıllarını paylaştığın, omuz omuza verip bugünlere geldiğin bir eş ise. Bundan sonra o yuvanın bacası nasıl tüterdi acaba?..

Arabadan inmiş, “Acaba hangi ev?” diye etrafıma bakınırken bir yandan da derin derin nefes alıp veriyordum. Ayaklarım gördüğüm 14 numaralı kapıya gitmeyi hiç istemiyordu.

Zile bastığımda sonradan kızı olduğunu öğrendiğim, otuzlu yaşlarda bir kadın beni karşıladı. Kendimi tanıttıktan sonra “içeride yatıyor” diyerek buyur edildim. Oturma odasına girdiğimde, tam karşımda pencere önünde koltukta yatan kadınla göz göze geldik. Allah’ım, bu ne güzellik? Her ne kadar rengi limon gibi sapsarı olsa da başındaki kenarı oyalı beyaz tülbenti ile içime işleyen farklı bir ışıltısı, enerjisi ve güzelliği vardı. Bir anda “Acaba anneme mi benzettim de kendimi böyle hissettim?” diye düşündüm. Hastanın üçlü koltuğa zor sığdığı, ayaklarını karnına doğru çekerek yatışından belliydi. Çünkü boylu poslu bir teyzeydi. Yanına yaklaştığımda, tülbentine ve geceliğine çeki düzen vererek yattığı yerden doğrulmak istedi. Yumuşacık bir ses tonuyla “hoş geldin,” dedi.

Biraz sohbet ettikten sonra ilaçlarına göz atıp, doktor raporunu okudum. Hastanın yaşam kalitesinin yükseltilmesi, gerçekleştirmek istediği dileklere ulaşma konusunda gerekli destek sağlamak, rehabilitasyon uygulamalar ve psikolojik terapiler gibi bakım tekniklerini içeren palyatif bakım öneriliyordu. İlk işim sağlık sigortasına telefon açarak eve hasta yatağı istedim. Çünkü yattığı yer hiç rahat değildi. Emine teyze (hastam) ile yatak gelmeden yerini de ayarlamıştık. Odanın en ferah yerine, pencere önünü kararlaştırdık. Böylelikle dışarıyı, parkı, yeşillikleri görebilecekti. Şansımıza aynı gün içinde de gelmişti yatak.

Teyzeyle her gün görüşüyordum. Sağlam bağların temelini atan ve en önemli duygu olan “güven duygusu” artık aramızda oluşmuştu. Konuşmalarımızı genelde moral içerikli yapmaya çalışıyordum. Bu konuşmalar, opioid ilaçları (uyuşturucu etkiye sahip ilaçlar) aldıktan ve ağrıları biraz dindikten sonra oluyordu. Geldiğim ilk günden itibaren bir kez olsun şikayet ettiğine rastlamamıştım. Her defasında “Teyzecim bugün nasılız?” sorusuna tevekkül içinde “büyük buluşmaya hazırım,” derdi. Benim de ona olan hayranlığım biraz daha artardı. “Bu nasıl bir kabulleniş ve sabır hali?” diye hayretler içinde kalırdım.

Teyzenin, ikisi erkek üç çocuğu vardı. Şehrin biraz uzağında oturan oğullarına nazaran annesine komşu olan kızını daha sık görüyordum. Biraz içine kapanık, o yaşta dünyadan elini eteğini toplamış gibiydi. Ne de olsa söz konusu annesiydi ve yaşadıkları kolay değildi. Teyzenin eşi ise bakımlı, kendine ve beslenmesine dikkat eden biriydi. Her görüşümde takım elbiseli ve tabiri caizse sinek kaydı tıraşlı, nazik bir beyefendiydi. Evde fazla durmazdı. İçimden “ne kadar anlayışlı, bizi rahatsız etmemek için her defasında kendine gidecek bir yer buluyor,” derdim.

Emine Teyze’nin evine geldiğinin yedinci günüydü. O sabah rutin kontrollerini yaparken bana dedi ki: “Allah senden razı olsun, ne muradın varsa versin. Yıllardan sonra sırtım rahat bir yatak gördü.” Bir anda afallamıştım. Ağrılarına rağmen bunu diyebiliyordu. Şaşkınlığım yüzümden okunuyor olmalıydı ki bana: “Git kendine bi kahve yap gel. Sohbet anında iyi gider” dedi. O an sadece: “Bir şartla. Sen de vitamin içeceğini içeceksin ki karşılıklı keyif yaptığımız belli olsun” diyebilmiştim. Çünkü mide bulantısı iyice artmış ve bir şey yiyip içemez olmuştu.

Mutfakta kahvemin olmasını beklerken kafamda da hala Emine Teyze’nin söyledikleri geziniyordu. Neden öyle demişti, acaba ağrıları arttığı için havalı yatak (özel hasta yatağı) iyi mi gelmişti? Kahvemi aldım ve odaya geri döndüm. Konuşurken çabuk yorulduğu için söylediklerini anlayabilmek ve tekrar tekrar sormamak için yanı başına oturdum. “Artık hazırım,” diyerek sözlerine başladı. “Ölüm benim için bir kurtuluş, nasıl olsa ölmeyecek miyiz?” demesi hayatının acılarla dolu geçtiğinin belirtisiydi. Boğazım düğüm düğüm olmuştu. Bir şeyler söylesem hem sözünü kesmiş olacaktım, hem de bu kadar tevekkül sahibi birine duydukları etkisiz gelecekti. Biraz nefeslendikten sonra: “Yatak odamdaki küçük, eski yatağı gördün mü?” sorusuna “evet” demiştim. Yedek ilaçları almak için odaya girdiğimde görmüştüm. Çift kişilik yatağın hemen yanı başında tek kişilik bir yatak daha vardı. “Herhalde çocuklarının birine ait ve ev küçük olduğu için buraya koymuşlar,” diye düşünmüştüm. Teyze anlatmaya devam etti. “Yıllardır ben o yatakta yattım. Daha önceleri yerde yatıyordum. Bir gün çöpte gördüm ve oğlumla beraber alıp odama kurduk. Oğlumun ‘Anne, bu eski yatağı ne yapacaksın?’ Sorusuna belki misafir için lazım olur demiştim. Bugün oldu daha üç evladım benim orada yattığımı bilmiyor. Bunu duyan ilk sensin.”  Konuşma süratle hüzne doğru gidiyordu. Bir yandan şaşkın, bir yandan da sebebini merak ediyordum. “Kocamla görücü usulüyle evlendik. Fakirdik. O buraya geldi, biz köyde kaldık. Yıllar sonrada büyük oğlumla biz geldik. Kocamın gözü açılmış, artık beni beğenmez olmuştu. Bu her halinden anlaşılıyordu. Her yaptığıma,  davranış ve konuşmalarıma bir bahane buluyordu. Önceleri kendi cahilliğimden kaynaklı zannediyordum. Çünkü köyden çıkmış buraya gelmiştim. Ne yol, ne de dil biliyordum. Kendimi çok farklı bir dünyanın içinde buluvermiştim. Olayın aslı sonradan ortaya çıktı. Köylüm olan birinden dost edindiğini duydum. Boyun büktüm, geçer dedim. Başka türlüsünü bilmiyordum. Üstelik bu olay  başına gelen ilk kadın da ben değildim. Bizim o taraflarda  koca evine gelinliğinle girilir, kefenle çıkılır. O yüzden sabrettim. Belki zamanla bize bağlanır dedim. Birgün bana ‘Ben rahat yatamıyorum, sen yere bir şey ser orda yat’ dedi. O an otuziki azam acıyla yandı. Hiç bu kadar aşağılanmamış, kadınlık gururum yerle bir olmamıştı. O gece hiç bir örtü sermeden sabaha kadar gözyaşlarıma sarılıp, halının üstünde yatmıştım. Beni bir anlık için yatağına alıyor, sonra da geri gönderiyordu…

Yıllar böyle geçmişti. Taki bundan bir yıl önce hastalanana kadar. Dinmek bilmeyen öksürmelerimi bahane edip oturma odasında koltukta yatmaya başladım. Çocuklarıma babanız rahatsız olmasın diye burada yatıyorum dedim. Onca doktor ve hastane arasında mekik dokuduk ama nafile bir çare bulamadık. En son hastanede on gün kadar yattım, sonrada eve çıktım. Gerisini de artık sen biliyorsun. Ölümün benim için neden kurtuluş olduğunu şimdi anladın mı?”

Ömrümün en zor anını yaşıyordum. Keşke bana yatak için dua etmeseydi ve sebebini açıklamak zorunda kalmasaydı. Omuzlarıma bu sırrın ağır yükü binmiş ve altında küçüldükçe küçüldüğümü hissetmiştim. O an tek istediğim; avazım çıktığı kadar bağırmak, “bu zamana kadar niye sustun ve yardım istemedin” diye kızmaktı. Neden ve niçinlerle başlayan sorular yüzünden beynim yanıyordu. O an bu soruları sorduğumda hepsinin anlamsız ve cevapsız kalacağını da biliyordum. O yüzden son günlerinde irdelemek, çareler aramak ve daha çok üzmek yerine elimden geldiğince moral vermek zorundaydım.

Aradan iki hafta geçmişti. Halini hatırını sorduğumda artık sadece mimikleriyle cevap veriyordu. Suyu dahi içemiyor, pamukla ağzı ıslatılıyordu. Ağrıları iyce artmıştı. Dozunun yükseltilmesine rağmen morfinli bantların bile faydası olmuyordu. Ateşini ölçerken ağzının kıpırdadığını görünce bana bir şey söylemeye çalıştığını düşündüm. İyice yaklaştığımda dua ettiğini farkettim. İsyan etmeden, feryat figan bağırmadan sadece dua ediyordu…

Diğer günlerde olduğu gibi görevimi tamamlayıp evden ayrılacağımda yine ellerimi tuttu ve gözlerime baktı. Ama bu sefer başka bakıyordu. Dil değil, konuşan gözlerdi ve bu bir veda konuşmasıydı…

Şimdi sorarım sizlere, nedir kadın olmak?  Kadere boyun eğmek mi, fedakarlıkla özdeşleştirilmek mi, yaşama hevesi söndürülüp töreye kurban olmak mı, korkutulup sindirilmek mi, erkeğe gelince mübah, kadına gelince haram mı, fazlasıyla layık olduğu hakları elinden alınıp hayatı yaşatmamak mı, ölüm mü?…

Lafa gelince “Cennet anaların ayağı altındadır” diyenlerin uygulamaya gelince maçoluk davranışlarına maruz kalmak mı, nedir kadın olmak?




Leave a Reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

error: Content is protected !!
Haber her gün e-postanıza gelsin

Haber her gün e-postanıza gelsin

Yeni haberleri e-postanıza ulaştırmamız için mail adresinizi girmeniz yeterli.

You have Successfully Subscribed!